SUNUŞ: KARL MANNHEİM'DA BİLGİ SOSYOLOJİSİ VE İDEOLOJİ TEORİSİ Mannheim'ın ideolojik ortamı 20.yy Almanyası'dır. Yani düşünsel hayatın karakteristikleri grand teorilerin yeniden yorumlanmasından ibarettir(Marxizm, Liberalizm, Muhafazakarlık vb.) Bu durumu etkileyen etmenler: 1). Ekim Devrimi-Bolşevik Devrimi 2). I. Dünya Savaşı sonrası Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan faşist hareketler. Mannheim, Max Scheler ile birlikte 'bilgi sosyolojisi'ni geliştirir. Çıkış noktası: İnsanlar gerçekte nasıl düşünür? Bunun için ideal tipik bir bilgi sosyologu modeli inşa eder: serbestçe süzülen bir entelijensiya. Bu tabaka sayesinde 'nötr' bilimden sözedilebileceğini düşünür. Bununla ilgili iki hayalkırıklığı vardır: 1). Bilgi sosyolojisinin toplmsal işlevi faşizme engel olamamıştır. "Faşizm gerçeği, Mannheim'ın genelinde bilime atfettiği 'yüce'liğine ve özelinde Almanya'nın en geç Hegel'le birlikte başlayan düşünsel katkılarına gölge düşürmüştü.(11)" 2). Yöntembilimsel varsayımlar: 'nesnel'bilgiye ulaşabilecek bir tabaka(serbestçe süzülen entelijensiya) mümkün müdür? "Mannheim'ın umut bağladığı entelijensiyanın hiç de küçümsenmeyecek bir kısmı faşistleri doğrudan destekleyerek ya da dolaylı bir şekilde bu zaferin yolunun taşlarını döşemeye yardımcı olmuşlardı.(15)" "Bilgi sosyolojisi, bilgi üretiminde etkili ve/ya da belirleyici olan toplumsal süreçleri inceleyen bir sosyoloji disiplinidir.(13)" Mannheim 'İdeoloji ve Ütopya' kitabını bilgi sosyolojisine giriş kitabı olarak tasarlamıştır. Kitabında sosyologların görevlerini ikiye ayırmaktadır: Kısmi ideolojilerin eleştirel incelenmesi / toplumun bütünlükçü ideolojilerinin araştırılması(ki bilgi sosyolojisinin asıl misyonudur). Mannheim'in soruları şunlardır: Bilgi olarak adlandırılan şeyin özü nedir? Buna kim karar vermiştir? Hakikat-yanılgı, ön yargı-nesnellik, kişisel inançlar-kollektif çıkarlar konularındaki tartışmaları hangi yöntemlerle çözüme ulaştırabiliriz? Kitap şu cümle ile başlar: 'bu kitap insanların gerçekte nasıl düşündükleri problemini ele alır.' Görüldüğü gibi düşünce-gerçeklik ilişkisini daha baştan kabul etmektedir. Mannheim 'ın 'düşünce' kavramına göre düşünce yanlız bireylerin izole edilmiş süreçleri değildir; sosyalizasyondan(çevre koşullarından) da etkilenir. Ayrıca düşünce sabit/donmuş değil değişken bir olgudur. Düşüncenin bu iradesel yaklaşımı aynı zamanda Mannheim'ın bireye olan inancının da göstergesidir. Mannheim'ın döneminin diğer burjuva düşünürleriyle (serbestçe süzülen entelijensiya mensuplarıyla) oluşturduğu en önemli ortak noktalardan biri, 'bireyci' duruştan 'toplumsal' duruşa geçememesidir. Ütopya, hakkında yeterince konsensüs sağlanamamış kavramlardan biridir. Bu konsesnsüs kategorizasyon ile sağlanmaya çalışıldığında karşımıza amaçsal ve klasik ütopyalar çıkmaktadır. "Amaçsal ütopya kavramsallaştırılması, ilk kez Alman sosyalist-anarşist düşünür ve eylem adamı Gustav Landauer tarafından sistematik bir şekilde yapılmıştır.(19)" Klasik ütopya denildiğinde bahsedilmesi gereken isim ise Thomas More'dur. Aslında amaçsal ve klasik ütopyalar 'anlamsal içerikler' bakımından benzerlikler taşırlar: her ikisi de ütopik ideallerin karşısına 'ezilmiş toplumsal sınıfların özgürleşme talepleri'ni ve 'toplumun baskıcı yönelimleri'ni koyarlar. Bunun yanında amaçsal ütopyaların hareket noktası bireyselleşme sürecidir. Baskının kurumsallaştırılmış şekillerinin yok edilişinin aracıdır. Anarşist-aktivist nosyonlar taşır, her alana nüfuz etmiş iktidara karşı çıkışın kendini geliştirme potansiyelini temsil etmektedir. Ütopik potansiyeli antropoloji ile temellendirir yani kollektif önemden önce tek tek bireylerde yeşerir. Buna karşılık klasik ütopyaların modernitenin bireyselleştirme yönelimine eleştirisi olduklarını söylemek mümkündür. klasik ütopyalar anti-bireycidirler yani birey karşısında bütünü öncelerler. Kurumsal boyut önemsenir. Mannheim Landauer'i, 'her ütopyanın gerçekleşmesinin mümkün olduğu görüşüne karşın', volantarizmle suçlamaktadır ama kendisi de ütopya kavramsallaştırmasını amaçsal ütopya kavramsallaştırılması ile temellendirmiştir. Mannheim'de Landauer gibi her varoluşsal basamağın daha önceki toplumsal formasyonların ütopik potansiyellerini içerdiğini söylemekte ise de Mannheim Landauer gibi eylemci nosyonuna sahip değildir. Mannheim ideoloji kavramında da ayrıma gitmektedir: kısmi ve bütünlükçü ideoloji. Kısmi ideoloji ifade edilmiş olan şeyin reddedilmesine ya da karşıtını psikolojik köklere kadar inerek söylenenin yanlışlığına iknaya yöneliktir. Bütünlükçü ideoloji ise sadece bir özneyi değil, grubu kapsar, kavramsal çerçevenin kendisidir. Dolayısıyla yanlış olan grup blinci bir grup üyesi tarafından tespit edilip düzeltilemez. Bütünlükçü ideolojilerde karşıt gruplar birbirlerinin 'yanlış bilinç'lerini düzeltemezler zira farklı değer yargılarına sahiptirler. "Bir düşüncenin üyopik ya da ideolojik olması, onun uygun bir şekilde gerçekleşmesine ya da gerçekleşmemesine bağlıdır.(21)" Mannheim kısmi ve bütünlükçü ideololoji arasındaki kaynaşmayı Marxizm'in gerçekleştirdiğini söylemektedir.
CITATION STYLE
Karl, M. (2002). İdeoloji ve Ütopya. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 52(3), 1. https://doi.org/10.1501/sbfder_0000001761
Mendeley helps you to discover research relevant for your work.