İfa etmeme konusunda, BGB, OR ve BK’nın dâhil olduğu 20. yüzyılın büyük kodifikasyonlarında ve bunlarla ilgili öğretide; imkânsızlık, temerrüt, sözleşmenin müspet ihlali gibi dogmatik ayrımlara rastlanmaktadır. Ayrıca bu geleneksel kanunlarda genel hükümler ile satım hukukuna ilişkin özel hükümler arasında; Roma hukuku, ius commune ve Pandekt hukuk biliminin mirasına bağlanabilecek keskin bir ayrım söz konusudur. Diğer kutupta ise, ifa etmeme konusunu yeknesak bir kavram olarak ele almaya yönelik; Viyana Satım Antlaşması (CISG)’nda ve kısmen BGB’nin 2002 Reformu’nda gözlenebilen başka bir yaklaşım öne çıkmaktadır. Bu ikinci yaklaşım; ifa etmeme halleri arasındaki keskin sınırları ortadan kaldırmaya veya silikleştirmeye; tüm sözleşmenin ihlali hallerini yeknesak bir sorumluluk rejimine tâbi kılmak için genel hükümler ile özel hükümler arasında köprü kurmaya yönelmektedir. İlk yaklaşım ‘eksik ifayı’, eksik ifanın doğasına göre genellikle genel hükümler ve bazen de satım hukukuna ilişkin özel hükümler altında, iki biçimde ele alırken; ikinci yaklaşım kapsamlı bir uygun olmama/ayıp kavramı benimseyerek, eksik ifayı daha tutarlı ve kapsayıcı bir biçimde düzenlemekten yana görünür. Ancak bu iki yaklaşımın somut olarak da, teorik altyapılarına uygun şekilde birbirlerinden ayrılan sonuçlar verip vermedikleri de araştırılmalıdır. Bu çalışmanın ilk kısmında iki yaklaşımın ayrışan teorik altyapıları ortaya konulacaktır. İkinci kısımda ise yaklaşımlar, yöneldikleri somut sonuçlar bakımından karşılaştırılacaktır.With respect to non-performance of a contact, some distinctions between dogmatic concepts such as impossibility of performance, default of the debtor, positive breach of contract are occasionally encountered in main codifications of 20th century including BGB, OR and BK and doctrine relating to them. Moreover, a sharp distinction between the general provisions and special provisions relating to the contract of sale is also the case for such traditional codes which may be attributable to legacy of Roman law, ius commune and Pandektistik. At the other end of the spectrum, another approach which tends to take non-performance as a uniform concept can be observed in the Convention on the International Sale of Goods (CISG) and in 2002 Reform of BGB to some extent. The latter approach aims to eliminate or blur the bold borders between cases of non-performance and construct a bridge between general and special provisions in order to subject any breach of contract to a uniform liability regime. While the first approach handles the case of ‘partial performance’ mainly under the general provisions and occasionally under the special provisions relating to the contract of sale depending on the nature of the ‘partial performance’; the latter approach deals with it in a rather consistent and inclusive manner adopting an extensive concept of non-conformity/defect. Nevertheless, the question of whether the two distinct approaches lead to distinct outcomes in the concrete cases corresponding to their distinct theoretical backgrounds should also be raised. The distinct theoretical backgrounds of the two approaches will be presented in the first section of the study. In the second section of the study, the two approaches will be compared with respect to their concrete outcomes.
CITATION STYLE
GÜVEN, K. (2020). Alman, İsviçre, Türk Hukuklarında ve Viyana Satım Antlaşması’nda Eksik İfa Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 26(1), 423–466. https://doi.org/10.33433/maruhad.716289
Mendeley helps you to discover research relevant for your work.