Geçmişten Günümüze Kadın Tasavvurunun İnançla Birlikte Seyri: Freud, Jung ve Fromm’un Kadına Dair İzdüşümleri

  • GÖCEN G
N/ACitations
Citations of this article
8Readers
Mendeley users who have this article in their library.

Abstract

Bu makalenin amacı, genel yaklaşımla ilk dönemlerden bugüne kadın algısından başlayıp, günümüze ulaşmış psiko-sosyal birikimin modern psikolojinin önde gelen kuramcıları tarafından nasıl ele alındığını, onların kadın tanımlamalarına bu külliyatın nasıl yansıdığını ortaya koymaktır. Kadının tarih boyunca birincil kaynaktan değil, karşıya yansımalarından ele alındığı düşünülürse kadın anlatımlarının en köklü izlerinin sözlü kültür üzerinde bulunduğu ve yazılı metinlere uzanan kısımlarının da sembol, metafor, mazmun, hikaye üzerinden olduğu görülür.  İlk insanlara dair sözlü ve kısmen yazılı kültür içinde olan mitler (hikâyeler), her ne kadar kutsal öyküler olsalar da insan tasavvuruna dair de veriler sunacaktır. Çünkü kısıtlı bir imkânla insanın sonsuzu anlama çabasından, tanrı/tanrıça ontolojilerinden daha çok insanın ne düşünüp ne hissettiği nasıl anlamlandırdığı anlaşılmaktadır. Buradan hareketle iki bölümden oluşacak makalemizde, evvela insan doğasına özgü bir semboller sistemi ve kültürel bir kod birikimi olarak bilinçte veya bilinçdışında etkinliğini sürdüren Tanrı tasavvuruna yansıtılanlar içinde özellikle tanrıça algısına değinilerek genel hatlarıyla mitoloji, psikoloji ile inanç dünyası üzerinden kadın tasavvuru betimsel bir üslup ile ele alınacaktır. İkinci bölümde ise bugünün insanbilimcileri tarafından kadını anlamaya dair tüm yazılı ve sözlü bilgilerin modern psikolojinin bakış açısı ile nasıl yorumlandığı Freud, Jung ve Fromm gibi kuramcılar özelinde detaylıca incelenecektir. Nihayetinde ise geçmiş ve geleceğin bilgi, deneyim ve duygularla aktif bir ilişki içinde olduğunun, kadın algısı ve yaklaşımının zamanlar içinde sürekli güncel kaldığı ve bu meselenin içinde mitoloji, psikoloji ve dinin de önemli faktörler olduğunun altı çizilmiş olacaktır.Özet: İnsan; tarihsel, zamansal ve mekânsal sıfatları Tanrı için de kullanmıştır. Sonlu olan insan, sonsuz olan Tanrı hakkındaki bu düşüncelerini analoji aracılığıyla ifade etmiştir. İnsan tecrübesinin ürünü olan bu analojilerdeki Tanrı tasavvurlarında erkek cinsiyetinin baskınlığı görülse de, dişil tanrılar yani tanrıçalar da az değildir. Belirgin biçimde erkek egemen bir toplumda tanrıça tasavvurunun nasıl öne çıktığı dikkat çeken bir husustur.  İçsel ve dışsal dünyada dengenin daimi olarak sağlanması ve evrenle uyum içinde yaşanmasını konu edinen mitlerde Toprak Ananın kadın simgesi üzerinden anlatılması, Tanrı’ya atfedilen dişil özelliklerin anlaşılması için önemli bir bilgidir. Kültür tarihçilerine göre çetin hayat şartları içinde ava giden ya avlayan ya da avlanan erkeklere kıyasla nesli çoğaltma yeteneğine sahip kadının doğurganlık gücü, kadın- erkek tanrı-tanrıça arasındaki ibrenin yönünü değiştirmiştir.Kadın konusu da tarihsel süreç içerisindeki aktarılmış yaşanmışlıktan etkilenmektedir ve geçmiş dönemlerdeki "kadın algısı”nın bugüne yansımalarının olacağı da, yadsınamaz bir gerçektir. İnsanlık tarihi içinde kadınla ilgili çarpıcı nitelendirmeler sembol dilde kutsal ifadelerinde de görülür. O sebeple öncelikle kutsalın tasavvuruna daha sonra o tasavvura yüklenmiş dişil anlama bakmak yerinde olacaktır. Bu araştırmanın amacı, iki maddede toplanabilir: a) ilk zamanlardaki Tanrı tasavvurunu konu edinen mitlerden de yardım alarak o hikâyelerle aramızda yüzlerce yıl fark olmasına rağmen bugünün kadın algısı, anlatı ve anlama şeklinin psikolojik, sosyolojik ve dini açıdan yansımalarının genel çerçevesini anlamaya çalışmak, b) İnsan doğasına özgü bir semboller sistemi olan mitoloji ile insanın psikolojisi arasında bağ kuran ve bunu din psikolojisini de kullanarak ele alan Freud, Jung ve Fromm’un yaklaşımlarındaki kadın tasavvurunu ortaya çıkarmaktır.İlk dönemlerde gerek Uzakdoğu ve Ortadoğu mitlerine ve gerekse Antik Yunan mitolojisine bakıldığında, tanrıların soyut kişilikleri olan, tümüyle metafizik yaşam süren, dünyadan uzak, doğaüstü varlıklar olmadığı görülür. Burada dikkati çeken nokta; Tanrı ve Tanrıçaların hem erkek hem de kadına örnek olarak gösterildiği gerçeğidir. Psikolojik açıdan dini ele alan psikologlar, Tanrı tasavvuruna dair ilk çıktıların davranışla değil, duyguyla ortaya çıktığını söylemektedir. Duyguların aktarımında sırasında da söz konusu duyguya ilişkin cinsiyet atıfları da aktarılmaktadır. Dolayısıyla tarih boyunca felsefeciler, kültür ve dinler tarihçileri, ilahiyatçılar, antropologlar, arkeologlar, psikolog ve sosyologlar, Tanrı ya da Tanrıça kültünü konu edinirken bu aktarıma katkı sağlamış olmaktadır.  Zaman içerisinde Tanrı kavramı varlığını sürdürürken Tanrıça kavramının kullanımın azalması da dikkat çekicidir.Medeniyet tarihçileri, tanrıçadan tanrıya geçiş sürecini özelikle semavi dinlerin otaya çıkmasının hızlandırdığını iddia ederler. Onlara göre politeist bir Tanrı tasavvurundan, monoteist bir Tanrı tasavvuruna geçilen bu dönemde, Tanrı algısındaki niceliksel değişim, niteliksel bir değişimi de beraberinde getirmektedir. Fromm’a göre bu güç devşirmesi sürecinde ana ve dişil (kadın) merkezli bir dinden baba ve eril (erkek) merkezli bir dini yaşantı/ Tanrı tasavvuruna geçiş olmuştur. Ona göre insanlık gelişiminin ikinci aşamasında “toprak ananın çocukları göksel babanın çocuklarına” dönüşmüş, annenin koşulsuz sevgisinden babanın yetkeci sevgisine, bütünleyici ve kuşatıcı bir tanrıça tasavvurundan, doğası gereği isteklerde bulunan ilkeler ve yasalar koyan, erki tutan ve erki bırakacak halef arayan otoriter bir Tanrı tasavvuruna geçilmiştir.Hz. Adem’i doğru bildiğinden uzaklaştıran ve onun cennetten kovulmasına sebep olan kadın algısının özellikle tek tanrılı dinlerin olduğu coğrafyalarda yayılması, semavi dinlerin kadına bakışının olumsuz olduğu düşüncesini pekiştirmiştir. İslam da dâhil tüm semavi dinlerin kadına karşı olumsuz bir yaklaşım iddialarıyla karşılaşmasının nedeni, var olan ya da ilk hali kaybedilmiş asli dini kaynaklardan çok, o dinin beşeri kaynaklarına müracaat edilmesinden doğmaktadır.Oidipus Kompleksi, Freud’un din ve ahlâk gelişimini açıklayan; onun psikolojisinin temelini oluşturan, aslına bakıldığında insan davranışlarını açıklarken, cinslerin farklılığını ve bunlardan doğan istek ve ihtiyaçların akışı ya da akamayışıyla irtibatlandıran çok önemli bir savıdır. Eril ya da dişil kişinin biyolojisinde en güçlü iki güdü olan cinsellik ve saldırganlığa işaret eden Freud’a göre; yeni dünyaya gelmiş insanın ilk üç veya beş yılı -ki bu kişiliğin en temel kısmının oluştuğu dönemdir- kendilik tanımı, cinsiyetinden (hem biyolojik hem de sosyo kültürel açıdan) son derece etkilenir. Zeus ve oğulları arasındaki var olma mücadelesindeki baba-oğul çatışmasını, Musa ve Tektanrıcılık’ta (1998c) ve Totem ve Tabu (1998a) adlı eserinde de öne çıkaran Freud, iki eril karakter üzerinden dinin ve insanın kökenine dair açıklamalarda bulunur. Oğul var olmak için babasına karşı, kız ise egemen olunan dünya olmak için annesine karşı mücadele eder.Tanrı kadar tanrıça tasavvurunu da önemseyen Jung, buna sadece bir politeizm ya da sosyo kültürel bir açıklama veyahut ilkel bir zihnin çocuksu tezahürleri olarak yaklaşmaz. Tanrıçaları kişinin içindeki arketiplerin bir yansıması olarak kabul eder. Onun (1999) için insanın kendisi, tarihin belli bir dönemiyle birebir ilintilendirilemez. Eril kişinin dişil bir yanı; dişi kişinin eril bir yanı vardır ve bunlar birbirini bütünlediğinde bir birlik ortaya çıkmaktadır. Fromm’a göre ise, öncelikle kadın ve erkek diye yapılan bir taksonomi, “biyolojik” merkezli bir yaklaşımdan önce “sosyolojik” merkezli bir yaklaşımdır. Bir teolojiden çok Fromm’a (1995) göre resmin bütününde bireylerin, kendi istek ve ihtiyaçları yani psikolojileri vardır. Ana (kadın) merkezli bir dinden, baba (erkek) merkezli bir dini yaşantı ve Tanrı tasavvuruna geçiş; insanlığın değil, aslında özde insanın en önemli kırılma/evrilme noktalarındandır. Sonuç olarak denebilir ki kutsalın geçirdiği niceliksel ve niteliksel değişimler veyahut ilk toplumlardaki Tanrıça tasavvurunun yoğun ve gündemdeki tazeliği ve merkeziliğinin psikolojik, sosyolojik, dini, manevi, ekonomik, siyasi ve kültürel değişimden sonra bugüne geldiğini incelemek, insanlık hikâyesini doğru anlamak için önemli bir noktadır.The aim of this article is to reveal with an overall approach, how the psycho-social background, starting from woman image in first periods and reach modern day, is embraced by outstanding theorists of modern psychology, and also how these collected works are reflected in their definitions of woman. If it is considered that woman has been discussed with reflections against and not from primary sources throughout history, it can be seen that the most essential roots of woman narrations can be found in oral culture and the parts of written texts are made over symbol, metaphor, proposition and story. However myths (stories) that take place in oral and partly written culture about primitive man, are sacred tales, they will also present data regarding human image. Therefore with a limited effort of human being to understand the infinite, it can be understood what human being think, feel and how they interpret rather than gods/goddesses ontology. From this point of view, this article that consists of two parts, first of all will mention especially about perception of Goddess in those reflected to image of God, maintaining its efficiency in conscious or unconscious as a system of symbols intrinsic to human nature and cultural code background and then the woman image will be roughly discussed with a descriptive style over the world of mythology, psychology and faith. In the second part, it will be examined in detail how all the written and oral information about understanding woman by modern anthropologists are interpreted with the perspective of modern psychology specific to theorists such as Freud, Jung and Fromm. Eventually, it will be emphasized that past and future are integrated with information, experience and feelings with an active relationship; perception and approach of woman have stayed up to date in time continually; mythology, psychology and religion are important factors within this matter.Summary: Human being has also used historical, temporal and spatial attributions for God. Infinite human being has expressed their  thoughts about the finite God by analogy. Despite the dominance of male gender in the images of God in these analogies which are the products of human experience, female Gods that is to say Goddesses are not few. The matter of how the image of goddess come to the fore in a distinctly male-dominant society is a noteworthy matter. The narration of Earth Mother over female symbol in myths in which the harmony is constantly secured within the inner and exterior world  and mention about living in harmony with the universe is an important data in order to understand female characteristics attributed to God. Human being has also used historical, temporal and spatial attributions for God. Infinite human being has expressed their  thoughts about the finite God by analogy.The woman subject is influenced by transferred life experience within the historical process, and it is an undeniable fact that ancient “woman perception” has reflections to the present day. Within the history of humanity, striking definitions about woman can be seen in sacred statements in symbol language. Therefore, it is proper to examine primarily the image of sacred and then examine female meaning that is charged on that image. The aim of this study can be summed up with two themes: a) try to understand the general framework of reflections of the present image of woman, style of narration and comprehension in psychological, sociological, and religious terms by getting help from myths which mention about ancient image of God, although there is centuries old difference between those stories and us, b) reveal the image of woman in Freud, Jung, and Fromm’s approach which establishes a bond between mythology that is a system of symbols special to human nature and human psychology and discuss this subject by using psychology of religion.When reviewed ancient Far East and Middle East myths and also Ancient Greek mythology, it can be seen that gods are not cloistered supernatural beings who do not have abstract personalities and also do not lead a wholly metaphysic life. The crucial issue here is; the reality that Gods and Goddesses are shown as a model to both man and woman. Psychologists who examine religion in terms of psychology state that first outcomes about the image of God come up not with behavior but with emotion. The attributions of gender, related to the emotion in question are cited during the transfer of those emotions as well. Therefore; philosophers, culture and religion historians, theologians, anthropologists, archaeologists, psychologists, and sociologists have contributed to this transfer when they discuss the cult of God or Goddess throughout the history. It is interesting that the usage of the term of God maintains while the usage of the term of Goddess decreases. Civilization historians claim that the appearance of divine religions particularly quickens the course of transition from goddess to god. According to them, during this period in which there is a transfer from polytheist image of God to monotheist image of God, the quantitative change in the perception of God comes with a qualitative change. According to Fromm, during this power gathering period, there has been a transfer from mother and feminine (woman) centered religion to father and masculine (man) centered religious experience/ God image. According to him, in the second stage of humanity development, “the children of Earth Mother turn into the children of divine father”, there is a transition from unconditional love of mother to authoritarian sympathy of father, from an image of supplemental and surrounding Goddess to authoritarian image of God who makes requests by his nature, lays down principles and laws, and supports the power and search for a successor to deliver the power.The perception of women who led to Prophet Adam deviated from the truth and expelled from heaven is spread around especially the regions of one-God religions. This has strengthened the idea that divine religions have a negative view towards women. Including Islam, the reason of all divine religions’ encountering with claims that they have a negative approach against woman stem from applying to that religions’ human resources rather than essential religious sources which are existing or lost earliest forms.Oedipus complex is an important thesis of Freud which explains the development of religion and morals; establish the base of his psychology, and in fact, important in terms of his making connection with difference of kinds and flow or non-flow of request and needs while explaining human behaviors. According to Freud who points to sexuality and aggression which are the most powerful two instinct in the biology of male or female; the first three or five years of a newly born human- this is the period in which the basic part of personality is formed- the definition of self is extremely influenced by his/her gender (in both biological and sociocultural terms). Freud who put forward father-son conflict in the struggle to survive between Zeus and his sons in Moses and Monotheism (1998c) and Totem and Taboo (1998a), makes an explanation about the origin of religion and humanity over two male characters. Jung pays attention to goddess image as much as the image of god and do not approach this situation only as a polytheism or sociocultural explanation or childish appearances of a primitive mind. He accepts goddesses as a reflection of archetypes in human. Male has a feminine side, female has a masculine side, and a unity occurs when both complete each other. According to Fromm, a taxonomy referring to woman and man is primarily a sociology-based approach rather than a biology-based one. Fromm (1995) thinks that the whole depiction shows individuals’ own desire and needs, that is to say, their psychology rather than a theology. Transition from mother (woman) centered religion to father (man) centered religious experience and God image is essentially one of the most important breaking/inversion points of human being, not humanity. As a result, it can be said that it is an important point to clearly understand the story of mankind to examine that intense freshness at hand and centeredness of quantitative and qualitative changes of divine or God image of ancient societies come down after psychological, sociological, religious, economic, political, and cultural changes.

Cite

CITATION STYLE

APA

GÖCEN, G. (2019). Geçmişten Günümüze Kadın Tasavvurunun İnançla Birlikte Seyri: Freud, Jung ve Fromm’un Kadına Dair İzdüşümleri. Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, 23(3), 1121–1141. https://doi.org/10.18505/cuid.547743

Register to see more suggestions

Mendeley helps you to discover research relevant for your work.

Already have an account?

Save time finding and organizing research with Mendeley

Sign up for free