Memlûkler Dönemi Hanefî Fıkıh Düşüncesinin İlk Dönem Osmanlı Fıkıh Çalışma-larına Etkisi

  • KARADAĞ B
N/ACitations
Citations of this article
7Readers
Mendeley users who have this article in their library.

Abstract

Bu makalede Memlûkler dönemi Hanefî fıkıh düşüncesinin ilk dönem Osmanlı fıkıh çalışmaları üzerindeki etkisi incelenmiştir.  Bu dönemde Memlûklerin yönetimi altında bulunan Mısır ve Şam bölgeleri İslam dünyasının en önemli ilim merkezleri haline geldiği için Memlüklerin ilim seviyesinin Osmanlılardan bir hayli üstün olduğu anlaşılmaktadır. Bu vesileyle Osmanlı ilim camiasının öncü isimleri sayılan birçok âlim Mısır ve Şam bölgelerine yönelmişler ve oradaki ilmi birikimden istifade etmişlerdir. Öyle ki Osmanlı ilim çevresinin oluşmasında etkin rol oynayan bu âlimler eğitimlerini Memlûklerin yönetimi altındaki Şam ve Mısır’da tamamlayarak Memlûk eğitim sisteminden mezun olmuşlar ve Osmanlı ilim anlayışının teşekkül etmesinde önemli roller üstlenmişlerdir. Bu dönemde Memlûkler ilim camiasında etkin olan Hanefî fakihler, Osmanlı ilim camiasında önde gelen isimlerin yetişmesine katkı sunmuş ve bu düşünce onların ilim anlayışları üzerinde etkili olmuşlardır. Bu bağlamda Osmanlıların ilk dönemindeki fıkıh çalışmalarının, kendine has özellikleri bulunan Memlûk Hanefîlerinden etkilendiğini söylemek mümkündür.  Memlûkler dönemi Hanefî düşüncesinin iki temel özelliği olan hadis merkezli fıkıh düşüncesi ve memzûc yöntem fıkıh usûlü anlayışı ilk dönem Osmanlı fıkıh eserlerinde hissedilir bir şekilde görülmektedir. Özet: Bu makalede Memlûkler dönemi Hanefî fıkıh düşüncesinin ilk dönem Osmanlı fıkıh çalışmaları üzerindeki etkisi ele alınmaktadır. Osmanlılar, kuruluş ve yükseliş dönemlerinde henüz ilmi bir gelenek oluşturmamışken, birçok Memlük şehri İslam dünyasının ilim merkezi olması konusunda Bağdat’ın yerine geçmişlerdir. Zira Moğol istilası, haçlı seferleri ve Endülüs’ün yıkılmaya yüz tutması gibi nedenlerle yerlerinden olan birçok âlim Memlüklerin hâkim olduğu şehirlere göç ederek oraya yerleşmişlerdir. Özellikle bu dönemde Memlûklerin yönetimi altında bulunan Mısır ve Şam bölgeleri İslam dünyasının en önemli ilim merkezleri haline gelmiştir. Bu bakımdan 14.-16. yüzyıllarda Memlüklerin ilim seviyesinin Osmanlılardan bir hayli üstün olduğu kabul edilmektedir.  Bu vesileyle Osmanlı ilim camiasının öncü isimleri sayılan birçok âlim Mısır ve Şam bölgelerine yönelmişler ve oradaki ilmi birikimden istifade etmişlerdir. Osman Gazi’nin hocası ve kayınpederi Şeyh Edebâli, Davud-ı Kayserî,  Şeyh Bedreddin,  Molla Fenârî, Molla Gürânî bu alimlerden bazılarıdır. Bunların dışında Muhsin-i Kayserî, Germiyanlı Şair Ahmedî, Hacı Paşa olarak bilenen Celâleddin Hızır, İbnü’l-Cezerî ve İbn Arabşâh gibi âlimler de Mısır ve Şam bölgelerinde ilim tahsilinde bulunmuşlardır. Osmanlı ilim çevresinin oluşmasında etkin rol oynayan bu âlimler eğitimlerini Memlûklerin yönetimi altındaki Şam ve Mısır’da tamamlayıp Memlûk eğitim sisteminden mezun olduktan sonra Osmanlı ilim anlayışının teşekkül etmesinde önemli roller üstlenmişlerdir. Şeyh Edebâlî, Osmanlı’nın ilmî ve manevî önderlerinden biri kabul edilmiştir.  Davud-ı Kayserî,  ilk Osmanlı Medresesi olan İznik medresesinin ilk baş müderrisliği görevini yürütmüştür. Molla Fenârî,  ilk Osmanlı şeyhülislamı olma ayrıcalığına sahip olmuştur. Molla Gürânî, Fatih Sultan Mehmed’in hocalığını yapmaya nail olmuştur. Bu dönemde Memlûkler ilim camiasında etkin olan Hanefî fakihler, Osmanlı ilim camiasında önde gelen isimlerin yetişmesine katkı sunmuşlardır. Molla Fenârî, Seyyid Şerif Cürcânî,  Şeyh Bedreddin ve Şair Ahmedî gibi isimler Mısır’da dönemin önemli Hanefî fakihlerinden olan Bâbertî’den ders almışlardır. Memlükler dönemi Hanefî fıkıh düşüncesi ilk dönem Osmanlı fıkıh çalışmaları üzerinde etkili olmuştur ki,  Osmanlı medreselerinde eğitim alan fakihler de Memlük Hanefî fakihlerinden etkilenmişlerdir. Bu bağlamda Molla Hüsrev, Memlüklerin hâkimiyetinde olan bölgelere gitmemesine rağmen, eserinin birçok yerinde önde gelen Memlük Hanefî fakihleri olan Zeyla‛î ve Bâbertî’ye atıflarda bulunmaktadır. Memlûkler dönemi Hanefî düşüncesinin iki temel özelliği olan hadis merkezli fıkıh düşüncesi ve memzûc yöntem fıkıh usûlü anlayışlarıdır. Memlükler döneminde Hanefî mezhebinde daha öncesinde pek görülmeyen hadis çalışmaları yapılmıştır. Bu dönemde İbn Balabân, İbn Türkmânî, Zeylaʻî, Kuraşî, Moğultay b. Kılıç, Bedruddin Aynî, İbn Kutluboğa, Serûcî, Bâbertî, İbnü’l-Hümâm, İbnü’l-Adîm gibi Hanefî fakihler hadis alanında mesai harcamışlardır. Bunlar hadis uzmanlığı gerektiren çalışmaları ile Hanefî mezhebindeki hadis ilmi konusundaki eksikliği gidermeye çalışmışlardır. Bu fakihlerin hadis alanındaki çalışmalarının bir sonucu olarak Memlükler dönemindeki fıkıh çalışmalarında sıklıkla temel hadis kaynaklarına yer verilmiş ve hadis tahricleri yapılmaya başlanmıştır.  Memlükler dönemi Hanefî fakihlerin fıkıh düşüncesinde önemli yeri olan bu anlayışın etkisi, ilk dönem Osmanlı fıkıh eserlerinde hissedilir bir şekilde görülmektedir.  Bu bağlamda Molla Hüsrev, kendisinden önce Mısır’da eğitim alan ilk dönem Osmanlı fakihlerinin de etkisiyle söz konusu eserinde yer yer temel hadis kaynaklarına yer vermiş ve bazen hadislerin sıhhatı hakkında bilgi vermiştir.  Buna karşın Osmanlı dönemi fıkıh eserlerinde bu hususun Memlük Hanefî fukahâsıyla mukayese edildiğinde oldukça yetersiz olduğunu söylemek mümkündür. İbnü’l-Hümâm’ın Fethu’l-kadîr’i ile onu tamamlamak için Kādızâde’nin etlif ettiği Netâicu’l-efkâr adlı eserleri bu konuda mukayese edilebilir. Bunun dışında aynı dönemde yaşamış olan Şürünbülâlî ile Damad Efendi olarak bilinen Şeyhîzâde arasında bu hususta farklı tutumların olduğu görülmektedir. Osmanlı dönemi Mısır âlimlerinden olan Şürünbülâlî, Merâki’l-felâh adlı eserinde genellikle hadisleri temel hadis kaynaklarından verirken; Şeyhîzâde, Mecma‛ü’l-enhur adlı eserinde bu hususa pek riayet etmemiş ve nadiren temel hadis kaynaklarına yer vermiştir. Bu farklılıklar ilmi çevrenin gerektirdiği ihtiyaç ile açıklanabilir. Zira Mısır ve çevresinde Hanefîlerin hadis bilmemek ve hadis kullanmamakla itham edildiği için bu bölgede yaşayan Hanefî fakihleri, hadis konusunda daha titiz olmaya yönlendirmiş olmalıdır. Fakat diğer Osmanlı bölgelerinde yaşayan Hanefî fakihlerin böyle bir problemi olmadığından muhtemelen hadislerin iktibasında temel hadis kaynaklarını referans alma ihtiyacı hissetmemişlerdir. Dolayısıyla ilim muhitinin farklı olması ve bu doğrultuda ortaya çıkan ihtiyaç, aynı dönemde yaşayan fakihlerin farklı tutum geliştirmelerine yol açtığı söylenebilir. İbnu’s-Sââtî ile başlayan memzûc (karma) yöntem, h. 8. asırda özellikle Hanefî fakihlerin fıkıh usûlü düşüncesi üzerinde etkili olmuştur. Memzûc yöntemin ilk ismi olan İbnu’s-Sââtî’nin, Memlûkler dönemi âlimlerinden olmamasına rağmen onun başlattığı etki, Memlûkler döneminde daha fazla ortaya çıkmış ve Memlûkler dönemi Hanefî fıkıh düşüncesinin karakteristik özelliklerinden biri olmuştur. Bundan dolayı bu dönmede Hanefî fakihlerin ekseriyetinin memzûc yönteme sahip olduğu anlaşılmaktadır.  Bunun yanında Mısır ve çevresinde eğitim alan Osmanlı fakihlerinin memzûc tarzda usûl eserleri yazdıkları görülmektedir. Molla Fenârî’nin Fusûlü’l-Bedâyi adlı eseri bunun en önemli örneğidir. Dahası Mısır ve çevresine gitmemiş olan Molla Hüsrev bile memzûc tarzda Mir’âtü’l-Usûl adında bir eser yazmıştır. Söz konusu iki müellifin eserleri, Osmanlı fakihlerinin Memlûklerden etkilendiğini göstermektedir. Sonuç olarak Osmanlıların ilk dönemindeki fıkıh çalışmalarının, kendine has özellikleri bulunan Memlûk Hanefîlerinden etkilendiğini söylemek mümkündür.  Hadis merkezli fıkıh düşüncesi ve memzûc fıkıh usûlü anlayışı Osmanlı ilk dönem fıkıh çalışmaları üzerinde etkili olmuştur. This article examines the influence of the Hanafī philosophy of the Mamlūk period on the early Ottoman fiqh studies. Since the Egyptian and Damascus regions, which were under the rule of the Mamlūks, became the most important centres of knowledge in the Islamic world, it is understood that the Mamlūks’ scientific knowledge was superior to the Ottomans. On this occasion, many scholars who were considered the leading figures of the Ottoman scientific community turned to Egypt and Damascus regions and benefited from the scientific accumulation there. In fact, these scholars who played an active role in the formation of the Ottoman scientific environment completed their education in Damascus and Egypt under the rule of the Mamlūks and graduated from the Mamlūk education system and assumed important roles in the formation of the Ottoman science understanding. During this period, the Hanafī judges (fuqahāʾ), who were active in the Mamlūk community, contributed to the development of the leading names of the Ottoman scientific community and this thought had an impact on their understanding of science. In this context, it is possible to say that the fiqh studies of the Ottomans in the first period were influenced by the Mamlūk Hanafī who had their characteristics. The two main characteristics of Hanafī thought in the Mamlūk period, the hadīth-centred juristic (fiqh) idea and the method of mamzûc (mixed) fiqh style are also seen in Ottoman fiqh works.Summary: In this article, the effect of Hanafī fiqh thought on the early Ottoman fiqh studies in Mamlūk period is discussed. While the Ottomans did not yet establish a scientific tradition in the period of foundation and ascension, many Mamlūk cities replaced Baghdad as the centre of knowledge of the Islamic world. Because the Mongol invasion, the crusades and the destruction of Andalusia due to reasons such as many scholars displaced by the Mamlūks settled there. Especially during this period, Egypt and Damascus, which were under the rule of the Mamlūks, became the most important centres of science in the Islamic world. In this respect, 14th-16th It is accepted that the science level of the Mamlūks was quite superior to the Ottomans in the 16th century. On this occasion, many scholars who are considered as the leading names of the Ottoman scientific community turned to Egypt and Damascus regions and benefited from the scientific accumulation there. Osman Ghāzī’s teacher and father-in-law, Sheikh Edebālī, Davud-i Kayserī, Sheikh Bedreddin, Molla Fanārī, Molla Gürānī are some of these scholars. In addition to these, scholars such as Muhsin-i Kayserī, Germiyanlı Poet Ahmedī, Hacı Paşa, Celāleddin Hızır, İbnü’l-Cezerī and İbn Arabşāh have also studied science in Egypt and Damascus. These scholars, who played an active role in the formation of the Ottoman scientific environment, completed their education in Damascus and Egypt under the rule of the Mamlūk and after graduating from the Mamlūk education system, they played an important role in the formation of the Ottoman science understanding. Sheikh Edebālī was accepted as one of the scientific and spiritual leaders of the Ottoman Empire. Davud-ı Kayserī was the first chief professor of İznik madrasah, the first Ottoman madrasah. Molla Fanārī had the privilege of being the first Ottoman shaykh al-Islām. Molla Gürānī became the teacher of Fatih Sultan Mehmed. During this period, the Hanafi faculties, which were active in the Mamlūk science community, contributed to the growth of the leading names in the Ottoman science community. Molla Fanārī, Seyyid Şerif Cürcānī, Shaykh Bedreddin and Poet Ahmadī have learned lessons from Bābertī, who important Hanafī scholars in Egypt. The idea of Hanafī fiqh in the Mamlūk period influenced the studies of the Ottoman fiqh in the first period. In this context, Molla Khüsrev refers to Zeyla‛ī and Bābertī, the leading Hanafī scholars of Mamlūk in many parts of his work, although he did not go to the regions dominated by the Mamlūks. The two main characteristics of the Hanafī thought in the Mamlūk period were the hadith-centred fiqh thought and mamzûc (mixed) method of fiqh. In the Mamlūk period, hadith studies which were not seen before in Hanafī sect were done. During this period, Hanafī jurists spent time in the field of hadith such as Ibn Balabān, Ibn Turkmānī, Zeylaʻī, Kuraşī, Mogoltay b. Kılıç, Bedruddīn Aynī, Ibn Kutluboğa, Serūcī, Bābertī, İbnü’l-Humām, İbnü’l-‛Adīm. They tried to eliminate the lack of studies in the field of hadith in the Hanafī circles while their studies certainly require hadith expertise. As a result of the works of these jurists in the field of hadith, the basic sources were frequently included in the fiqh studies in the Mamlūk period and, the hadiths were started to be made. The influence of this understanding, which had an important place in the thought of the fiqh of Hanafī during the Mamlūk period, can be seen in the Ottoman fiqh works in the first period. In this context, Molla Khüsrev, in his work with the influence of the early Ottoman jurists who had been educated in Egypt before him, gave some basic sources of hadith and sometimes gave information about the reliability of hadiths. On the other hand, it is possible to say that this issue is quite insufficient in Ottoman fiqh works when compared with Hanafi jurists of the Mamlūks. A comparison of Ibnü’l-Humām’s Fethü’l-kadīr and Netāicu’l-efkār, which was performed by Kādızāde order to complete it, can be compared. Apart from that, there are different attitudes between Şürünbülālī and Şeykhi-zāde known as Damad Efendi, they lived in the same period. Şürünbülālī, one of the Egyptian scholars of the Ottoman period generally gave the hadiths from the basic hadith sources in his work Merāki’l-felāh, while Şeyhīzāde did not obey this issue and rarely included basic hadith sources in his work Mecma‛ü’l-enhur. These differences can be explained by the necessity of the scientific environment. Because the Hanafīs were accused of not using hadith in Egypt and its environs, the Hanafī jurists living in this region should have directed them to be more rigorous about the hadith. However, since the Hanafī jurists living in other Ottoman regions did not have such a problem, they probably did not feel the need to refer to the main sources of hadith in the power of hadiths. Therefore, it can be said that the scientific environment and the need arising in this direction lead to different attitudes of the jurists living in the same period. The mamzûc (mixed) method starting with Ibnu’s-Sāātī, In the 8th-century, it was especially effective on the idea of ​​the fiqh style of Hanafī jurists. Although the first name of the mamzûc (mixed) method, Ibnu’s-Sāātī, was not one of the scholars of the Mamlūk period, the influence he initiated was more common in the Mamlūk period and became one of the characteristic features of the Hanafī fiqh thought in this period. Therefore, it is understood that the majority of Hanafī jurists had a gratified method. In addition to this, it is seen that Ottoman jurists who were educated in and around Egypt write procedural works in grammatical style. Molla Fanārī's work Fusūlü’l-Bedāyi is the most important example of this genre. Moreover, even Molla Khüsrev, who had not gone to Egypt and his surroundings, wrote a memoir-like work called Mir’ātü’l-Usûl. The works of these two authors show that the Ottoman jurists were influenced by the Mamlūks. As a result, it is possible to say that the fiqh studies in the early period of the Ottomans were influenced by the Mamlūk Hanafīs who had their characteristics. The hadith-centred fiqh thought and mamzûc (mixed) fiqh style understanding had an impact on the early Ottoman fiqh studies.

Cite

CITATION STYLE

APA

KARADAĞ, B. (2019). Memlûkler Dönemi Hanefî Fıkıh Düşüncesinin İlk Dönem Osmanlı Fıkıh Çalışma-larına Etkisi. Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, 23(2), 813–829. https://doi.org/10.18505/cuid.621130

Register to see more suggestions

Mendeley helps you to discover research relevant for your work.

Already have an account?

Save time finding and organizing research with Mendeley

Sign up for free